Basın Açıklaması

Değerli basın mensupları,

Ülke olarak iş kazaları bakımından oldukça kötü bir sınav veriyoruz. Son 10 yıla baktığımızda, her yıl ortalama 1340 kişi iş kazalarında ölüyor. Hele içinde bulunduğumuz 2017 yılında tüm zamanların en kara tablosunu yaşıyoruz. Yıl henüz bitmedi ve şu ana dek tam 1851 kişi hayatını kaybetti. İnsanlar ölüyor, tüm ülke olarak buna engel olamıyoruz. Ünlü bir özdeyişte işaret edildiği gibi; “tekrar tekrar aynı şeyleri yapmak ve farklı sonuçlar beklemek akıl dışıdır”. Yani istatistik diye bir şey varsa, olumlu yönde doğru adımlar atılmadığı takdirde ne yazık ki bu acı sonuçlar alınmaya devam edilecektir.

Öte yandan, elbette biz ülke olarak bu alanda çaba göstermeye yeni başladık. İş Sağlığı ve Güvenliği kültürünün oluşması bugünden yarına olacak bir şey değildir. Mevzuatımızı, teknik donanımımızı, insan kaynağımızı geliştirmek elbette bir süreç alacaktır. Fakat iş güvenliği uzmanları olarak bizler, bu süreçte yaşanacak kazaların sorumlusu olarak görülmeye karşı çıktığımız için bugün buradayız.

Bizler işverenin bulundurmak zorunda olduğu ve fakat sözünü dinlemek zorunda olmadığı danışmanlarız, rehberleriz, eğitimcileriz, yol göstericileriz. Bizim tespitlerimizden, önerilerimizden ne derecede faydalanacakları işverenlerin kendi takdiridir. Asıl sorumluluk devredilemez şekilde işverende ve işyerinde yetki sahibi olan yöneticilerdedir.

Aslında iş kazaları ve meslek hastalıklarıyla mücadele için 2012 yılında çok önemli bir adım atılmış ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yürürlüğe girmişti. Büyük çoğunluğumuz bu mesleği 2012 sonrasında ve çok farklı disiplin ve tecrübelerden gelerek seçtik. Bu seçimi yaparken bu kanunda belirtilen görev ve sorumlululukları dikkate aldık ve bu işin bu şartlarla yapılabilir olduğuna karar verdik. Öte yandan genç arkadaşlarımız da yine aynı değerlendirmeyi yaptılar ve iş güvenliği uzmanlığını kendilerine meslek olarak seçmeye karar verdiler.

Ne yazık ki, tüm çabalara rağmen iş kazaları yaşanmaya devam etti ve bununla birlikte biz iş güvenliği uzmanlarının bazı mağduriyetleri ortaya çıkmaya başladı. Her biri mühendis, teknik öğretmen, müfettiş, fizikçi, kimyager, biyolog gibi mesleklere sahip ve birçoğu hayatında karakolun önünden geçmemiş olan bu kişiler, kazalardan sonra giderek daha artan bir sıklıkla suçlanır, şüpheli olarak ifadesi alınır, tutuklanır, sanık olarak yargılanır ve bazen de ceza alır oldu.

Halbuki yasada belirtildiği gibi, iş güvenliği tedbirlerini almakla yükümlü olan uzman değil, işverendir. Yine yasada belirtildiği gibi, iş güvenliği uzmanları olası ihmallerinden dolayı hizmet verdikleri işverene karşı sorumludurlar. Dolayısıyla personel istihdam ettiği diğer tüm işlerde olduğu gibi iş güvenliği konusunda da aldığı hizmetin kalitesini, yeterliliğini değerlendirecek olan yine işverenden başkası değildir.

Yasada rehber, danışman, eğitimci olarak rol biçilmiş olan iş güvenliği uzmanları bu yaklaşıma uygun olarak tamamen yetkisiz olacak şekilde kurgulanmıştır. Tedbirlerin alınması için harcayabilecekleri bir bütçeleri yoktur. Personel işe alamazlar, işten çıkaramazlar. Acil ve ciddi tehlike durumunda dahi işi durduramazlar, ancak durdurulması için işverene başvurabilirler. Yetkinin olmadığı yerde cezai sorumluluğun olması da düşünülemez.
Yasaya sonradan eklenen ve yasanın ruhuna aykırı olan bir madde de karşılaştığımız olumsuz gelişmelerden biri olmuştur. Bu maddede; iş güvenliği uzmanının acil durdurma gerektiren hallerde önce işverene bu durumu yazılı olarak bildirmesi, sonra makul bir süre beklemesi, buna rağmen işveren tarafından gerekli tedbir alınmadığı durumda ise ilgili kamu kurumuna bildirimde, diğer bir deyimle “şikayette” bulunması öngörülmektedir. Uygulanabilir olmaktan oldukça uzak olan bu madde işverenini şikayet etmek istemeyen, istese de edemeyen uzmanların mağduriyet kaynaklarından biri olmuştur.

Halbuki şikâyet Türk kültüründe olmayan, sosyal hayatta çoğu zaman ihanet olarak kabul edilen bir olgudur. İnsanın maaşını aldığı, rehberlik ettiği işverenine “bunu yapmazsanız sizi şikayet edeceğim” diyebilmesi çoğu zaman mümkün değildir ve uzmanlardan böyle bir şey beklemek haksızlıktır. Buna rağmen gizli yapılan bildirimlerde bile bildirim yapanın gizli tutulması konusunda gerekli mekanizmalar düzgün çalışmamaktadır. Üstelik yakın bir tehlike durumunda beklemek için makul olan sürenin tayini neye göre yapılacaktır? Bu sorunların ivedilikle giderilmesi gerekmektedir.

Bizler tüm hizmetlerimizi 6331 sayılı kanunun işaret ettiği ölçüde ve çerçevede sunmak zorundayız. Örneğin, küçük işyerlerine ayda sadece 1-2 saat ziyaret ederek hizmet vermek, aynı anda 50, 70, 90 işyerine hizmet vermek zorunda kalmak bizlerin seçimi değildir. Bunlar ülkemizin tüm koşulları göz önünde bulundurularak devletimiz tarafından getirilmiş düzenleme ve kurallardır. Ne var ki, bir iş kazası olduğunda sanki 6331 sayılı kanun yokmuş, sadece Türk Ceza Kanunu varmış gibi hareket edilmesinden ve sırf adımız İş Güvenliği Uzmanı diye hiçbir yetkimiz olmamasına rağmen cezai sorumluluk yüklenmeye çalışılmasından rahatsızız.

Bazı bilirkişilerin sahanın gerçeklerinden bihaber olarak, uzmanlardan hayatın olağan akışına aykırı derecesinde ütopik beklentilere sahip olmasından rahatsızız. Bu bilirkişilerin raporlarında kaza ile illiyet bağı olmayan ihmal ve uygunsuzluklarda dahi uzmanlara kusur tayin etme eğiliminde olmalarından rahatsızız.

Bu yüzden, “Sistem sorunlu olacak, uzman sorumlu olacak, olmaz öyle şey…” diyoruz.

Bizler haksız yere suçlanmak, yargılanmak, cezalandırılmak istemiyoruz derken bir çeşit dokunulmazlık talep ediyor değiliz. Her Türk vatandaşı gibi, suç işlediği düşünülen uzmanlar yasal mevzuat çerçevesinde yargılanabilir. Fakat bir iş kazası olduğunda gösterilmesi gereken ilk refleks iş güvenliği uzmanının suçlanması değil onun bilgisine başvurulması olmalıdır.

Bu durum devam ettiği sürece iş güvenliği uzmanları huzursuz ve güven duygusu olmaksızın, baskı altında çalışacaktır. Nitelikli gençler bu mesleği seçmekten imtina edecek, tecrübe sahibi uzmanlar bile kaza ile ilk karşılaştıklarında bu mesleği bırakmanın yollarını arayacaklardır. Uzun süreç içinde zorlukla elde edilebilen bu değerli insan kaynağı bu kadar kolayca heba edilmemelidir.

İş sağlığı ve güvenliği siyaset üstü bir konudur. Yasama, yürütme, yargı, işverenler, çalışanlar ve uzmanlar gibi tüm tarafların üzerine düşen görevleri yapmasını ve gerekli adımların ivedilikle atılmasını istiyoruz.

10 Aralık 2017

KIRMIZI BARET