İŞ KAZASI MI, SGK KAZASI MI?

“Denize girmek, kan vermek, sakız çiğnemek, aşı olmak, diş fırçalamak… orucu bozar mı?” türünden sorulara mutlaka rastlamışsınızdır. Biz iş güvenliği uzmanları için de buna çok benzeyen, yani spekülatif ve bitmez tükenmez bir soru kaynağı vardır:

“…………………… iş kazası mıdır?” sorusu…

Bazen yaşanmış gerçek olaylar, bazen de senaryosu o esnada yazılmış hayal ürünü olaylar öne sürülür ve bunların iş kazası sayılıp sayılmayacağı sorulur. Bitmek bilmeyen bu mesleki tartışmalar ister istemez “Tüm iş kazaları önlenebilir mi?”, “Bazı sonuçlar kaçınılmaz mıdır?”, “İş kazalarından kimler sorumludur?” gibi başka konularla da harmanlanır.

Gelin şimdi bu soruya ve Kırmızı Baret olarak bu konunun bizi neden ilgilendirdiğine yakından bakalım.

6331’E GÖRE İŞ KAZASI

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, “İş Kazası” kavramını; “İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olaylar” olarak tanımlıyor.

Bu tanım iş kazasını herhangi birinin zarar görmesiyle ilişkilendiriyor. Bu kişilerin çalışan, işveren, müşteri, ziyaretçi vb. olmalarıyla ilgilenmiyor. Aynı zamanda, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve birçok ülkenin İş Sağlığı ve Güvenliği yaklaşımının tersine, 6331 sayılı kanun maddi hasarlı kazaları iş kazası kapsamına almıyor. Yani ülkemizdeki mevzuata göre; bir tersanede vinç devrildiyse, bir fabrikada kazan patladıysa, bir inşaatta kalıp iskelesi çöktüyse ama kimse yaralanmadıysa bu olaylar iş kazası olarak kabul edilmiyor.

SGK’YA GÖRE İŞ KAZASI

5510 sayılı SGK Kanunu ise hepimizin çok iyi bildiği üzere; “İş kazası; a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle, sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda d) Emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.” diyerek aynı terimi farklı ifadelerle tanımlıyor.

İŞ GÜVENLİĞİ DEĞİL, SİGORTACILIK YAKLAŞIMI

Dikkat ederseniz SGK’nın bu tanımı tamamen sigortacılık bakış açısıyla yazılmış. Tıpkı herhangi bir kaza sigortası poliçesinin şartları (sigortacılık terimiyle klozları) sıralanır gibi, hangi durumlarda sigortalının mağduriyetinin (sigortacılık terimiyle hasarın) kurum tarafından karşılanacağı ayrı ayrı belirtilmiş.

Yani SGK özetle demiş ki: “Türkiye sosyal bir devlettir. Ben de bu sosyal devletin tek ve resmi sosyal güvenlik kurumu olarak bana prim ödeyen sigortalıların daima yanındayım. Eğer işyerlerinde kazaya uğrarlarsa mağduriyetlerini derhal gideririm. İşyeri dışında ama işleriyle ilgili şeyler yaparken kazaya uğrarlarsa yine onların yanında olurum. Hatta kadın çalışanlara çok önem verdiğim için onlara ilave bazı imkânlar da sunarım.”

PEKİ SORUN NE?

Sorun şu ki, SGK tüm bu şartlar için kullanabileceği; “sgk kazası”, “poliçe şartları”, “kapsam dahilindeki kazalar”, “hasar ödemesi şartları”, “sigorta tarafından karşılanan vakalar”, “kuruma bildirim gerektiren kazalar” gibi onlarca alternatif isim varken (ne yazık ki) “iş kazası” ismini kullanıyor. Aslında pratikte hangi durumlarda ödeme yapacağını sayıyor fakat bunu yaparken iş kazası sayılmaması gereken durumlar için de “iş kazası” ifadesini kullanmanın yol açacağı karışıklığı pek umursamıyor.

PEKİ BUNDAN KIRMIZI BARET’E NE?

Aslında sadece ülkemizde değil, diğer birçok ülkenin iş kazası tanımında da resmi sosyal sigorta kurumunun tarifi esas alınabiliyor. Fakat başka yerlerde pek de sorun teşkil etmeyecek olan bu uygulama bizde, özellikle uzmanlar için bir tehdit oluşturuyor.

Çünkü dünyanın diğer yerlerinden farklı olarak, ülkemizde “iş kazası” denildiğinde iş güvenliği uzmanları akla geliyor. Ülkemizde uzmanlar iş kazaları sonrasında sıklıkla “olağan şüpheli”, hatta “günah keçisi” olarak görülüyor, haksız yere suçlanıyor, yargılanıyor ve cezalandırılıyorlar.

Açıkçası, Kırmızı Baret’li İş Güvenliği Uzmanları olarak, gerçek iş kazalarında yaşadığımız sorunlar ve haksızlıklar bize yetiyor. Bir de işin yürütümüyle zerre kadar ilgisi olmayan; intihar, kavga, trafik kazası, cinayet, terör, kalp krizi, beyin kanaması gibi olaylarda da sırf SGK’nın sigorta kapsamında diye haksız yere hedef alınmak, ifade vermek, yargılanmak, avukat tutmak, bilirkişi raporuna itiraz etmek, ceza almak, temyize gitmek istemiyoruz.

Örnek vermek gerekirse, Avrupa’nın birçok ülkesinde işe giderken yaşanan tüm kazalar da sosyal güvenlik kapsamında sayılıyor. SGK da sosyal devlet anlayışının kapsamını genişletir ve böyle bir karar verirse, öncelikle ülkemizle gurur duyar, çalışanlar adına çok seviniriz. Ama hemen sonra da kendimiz ve meslektaşlarımız için endişe duymaya başlarız.

Çünkü böyle bir durumda, işe gitmek için vapura binen çalışan rıhtımdan denize düşer de yaralanırsa, sırf sigorta kurumu tarafından “iş kazası” olarak kabul edildi diye bazı savcıların aklına iş güvenliği uzmanlarının geleceğini biliyoruz.

Raporlarına “çalışana vapura binerken alınacak tedbirlerle ilgili bilgilendirme yapmamış olan uzman kusurludur” yazabilecek bilirkişilerin aramızda olduklarını hissediyoruz.

Bu yanlış uygulama ve yönlendirmelerin sonucunda, hakimlerin de yanlış kararlara imza atabileceğinden endişe ediyoruz.

SON OLARAK

İş Sağlığı ve Güvenliği mevzuat ve uygulamalarında nerede bir muğlaklık, nerede bir çelişki, nerede bir tutarsızlık varsa bu en çok biz iş güvenliği uzmanlarına zarar veriyor. Bu yüzden herkesin aynı şeyi anlayacağı, net, tutarlı, tek bir “iş kazası” tanımı yapılmasını ve ülkemizdeki tüm kurumların da buna uymasını diliyoruz.

KIRMIZI BARET

19.11.2018