KIRMIZI DÜDÜK

KIRMIZI DÜDÜK

Bir varmış, bir yokmuş.

Memleketin birinde trafik kazaları iyice artmış. Okullara trafik dersi koymuşlar, işe yaramamış. Trafik polislerinin sayılarını, yetkilerini artırmışlar, kâr etmemiş. Para cezalarını artırmışlar, televizyonda programlar yapmışlar, nafile… Ne yaptılarsa bir türlü kazaları istedikleri oranda azaltamamışlar. Hala yılda 5000 kişi trafik kazalarında ölüyormuş. Halk tepkiliymiş. “Trafik Canavarı Yine Can Aldı” haberleri gazetelerin üçüncü sayfalarını doldurmaya devam ediyormuş.

Sonunda siyasetçiler ve bürokratlar kazaları azaltmak için yeni bir uygulamayı devreye sokmaya karar vermişler: TRAFİK UZMANI

Bu uygulamaya göre artık “Trafik Uzmanı” adında bir meslek olacakmış. “Araç kullanan herkes ayda bir kez aracıyla birlikte bu uzmanlardan biriyle buluşarak hizmet almak zorundadır.” demişler.

Bunu söylediklerinde diğer siyasi partilerden ve bazı meslek kuruluşlarından itirazlar gelmiş. “Sizin asıl derdiniz trafik kazalarını azaltmak falan değil” demişler. “Siz sorumluluğu kendinizden ve sürücülerden alacak günah keçileri arıyorsunuz”.

Ama yetkililer “Asla!” demişler, “Katiyen! Sorumluluk yine sürücünündür. Biz sadece rehberlik, danışmanlık yapan, eğitim veren, önerilerde bulunan bir meslek yarattık. Sürücünün bilinç düzeyini artırmaya yönelik bir iyileştirme yaptık. Bu yüzden trafik uzmanına yetki bile vermedik. Ne günah keçisi?”

Bunun için gerçekten de kanunlar, yönetmelikler çıkarmışlar. Trafik uzmanlarından neler beklediklerini, görevlerini nasıl yapacaklarını tarif etmişler. Yetki falan vermemişler ama bir yığın idari görev vermişler maksat kazalar azalsın diye. (Görevlerden birine de “Eğer sürücü sarhoş, psikopat, dengesiz ise, kaza yapacak gibi bir hali var ise yetkililere haber vermek” diye muğlak bir ifade yazmışlar ama bu başka bir hikâyenin konusu.)

Kurslar açılmış, kısa bir eğitim ve sınavın ardından yüzlerce, binlerce trafik uzmanı göreve hazır hale getirilmiş. Kalan hazırlıklar da tamamlanmış ve uygulama başlamış.

Zaman içinde trafik uzmanlarından hizmet alan sürücülerin sayısı yavaş yavaş artmış. Bu sürücüler kendi seçtikleri uzmanla her ay buluşuyor, (zorunlu da olsa) rehberlik hizmetinden faydalanıyor, uzmanın hizmet ücretini de anlaştıkları şekilde ödeyip ayrılıyormuş. Birlikte riskleri değerlendiriyorlar, acil durumlarda ne yapılacağını tartışıyorlar, aracı inceleyip görünen eksikleri tespit ediyorlarmış. (Arada aracı uzmana bırakıp, işine gücüne bakan, döndüğünde de sadece uzmanın gösterdiği belgeleri imzalayıp ayrılan sürücüler de oluyormuş ama bu da başka bir hikâyenin konusu.)

Elbette sihirli değnek gibi olmamış ama yıllar içinde sürücülerde bilinç düzeyi hafiften yükselmiş. Araçların bakımına, muayenesine daha bir özen gösterilir olmuş. Davranışlarda düzelmeler gözlenmeye başlamış. Hatta trafikte yanlış yapanları sakince uyaran örnek sürücülere bile rastlanır olmuş.

Tamamen başıboş bırakmak gibi olacak değil ya, kazalarda da iyileşme yaşanmış elbette… Yılda 5000 kişi yerine 4500 kişi ölür olmuş.

Ama gelin görün ki, o 4500 kişinin neden öldüğü konusunda savcıların aklına sürücülerin yanı sıra yeni bir olağan şüpheli gelmeye başlamış. Sizce kim?

Evet. Tahmin ettiğiniz gibi: Trafik Uzmanı.

Bir gün bir savcı trafik uzmanını şüpheli olarak ifadeye çağırmış. “Anlat!” demiş uzmana, “Sen bu adamı neden öldürdün?” Sonra da onu başka savcılar takip etmiş.

Bir gün bir bilirkişi “etkin bir eğitim verememiştir” diye kazada trafik uzmanına kusur bulmuş. Sonra da onu başka bilirkişiler takip etmiş.

Savcı ve bilirkişi öyle deyince hakim ne yapsın? O da bir gün trafik uzmanına ceza vermiş. Sonra da onu başka hakimler takip etmiş.

Günler günleri kovalamış. Trafik uzmanları bu durumun giderek ciddileştiğini izlemişler. Ceza davaları, tazminat davaları, rücu davaları ile kabuslar yaşayan arkadaşlarının her geçen gün arttığını görmüşler. Her çalan telefonu korkarak açar olmuşlar. Her trafik kazasında, ölenler için ayrı, meslektaşları için ayrı üzülür olmuşlar. Kendi aralarında da bitmeyen tartışmalara girişmişler.

Günün birinde yine bir trafik kazası yaşanmış, yine insanlar ölmüş. Savcı trafik uzmanını şüpheli olarak gözaltına almış.

Bilirkişi alelacele hazırladığı raporunda şöyle yazmış: “Trafik uzmanı sürücüyü, eğlence amacıyla virajı el freniyle dönmenin tehlikeli olduğuna dair uyarmamıştır. Bu nedenle trafik uzmanı ‘tali kusurlu’dur.”

Hakim de bu raporu mantıklı bulmuş. Savcının talebi, bilirkişinin raporu, hakimin de bu kararı ile “üçlü” tamamlanmış. Trafik uzmanı insan öldürmekten tutuklanarak cezaevine konulmuş…

Meslektaşlarının böyle bir gerekçeyle cezaevine girmesi trafik uzmanları için bardağı taşıran son damla olmuş. Kırmızı düdüklerini alıp sokaklara, caddelere, otoyollara çıkmışlar. Kırmızı düdüklerin sesleri onların yükselen seslerine karışmış.

Rivayet odur ki, o gün bugündür her biri cebinde, kalbinde kırmızı bir düdük taşır olmuşlar, haksızlığı gördükleri yerde ses olsun, nefes olsun diye…

Gökten üç elma düşmüş. Üçü de “üçlü”nün başına…

Kırmızı Baret

17.08.2018